Bugün sokakta yaşayan hayvanlar ile ilgili ötenazi ve uyutma adı altında katliam ihtimalinin dahi tartışmaya açılmaya, Avrupa örneği verilerek hayvanları öldürmenin medeniyet kavramı ile denk gösterilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Yaşadığımız coğrafyanın tarihinden ve hayvan katliamlarına her …
Bugün sokakta yaşayan hayvanlar ile ilgili ötenazi ve uyutma adı altında katliam ihtimalinin dahi tartışmaya açılmaya, Avrupa örneği verilerek hayvanları öldürmenin medeniyet kavramı ile denk gösterilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Yaşadığımız coğrafyanın tarihinden ve hayvan katliamlarına her daim karşı çıkmış insanların mücadelesinden, toplum vicdanının hayvanlara yaşatılan ve yaşatılmak istenen adaletsizliklere razı olmayacağını bilen hak savunucuları olarak; ana akım medya tarafından toplama kamplarının doğal yaşam alanı, öldürmenin ötenazi ve uyutma olarak yumuşatılmaya çalışılmasına engel olmamız ve Türkiye’deki “barınak” gerçeğini anlatmamız gerektiği aşikârdır.
Her gün Türkiye’nin dört bir yanından hayvanlara karşı yeni katliam, tecavüz, eziyet haberleri paylaşılırken; işlenen suçların cezalandırılması için çaba gösteren avukatlar olarak faillerin takipsizlik ve beraat kararları ile ödüllendirilmesinin artık bir alışkanlık haline getirildiğini, çoğu dosyada etkin bir soruşturma yürütülmesi bir yana hiçbir işlem yapılmaksızın dosyaların kapatıldığını görmekteyiz. Basın mensupları da dahil olmak üzere sosyal medya ve ulusal medya aracılığıyla katliam çağrısı yapan kişilerin yargılanmadığı, faillerin ya göstermelik cezalar aldığı ya da cezasız bırakıldığı bu düzende hayvana yönelik şiddetin teşvik edildiğini görüyor ve bunun çoktan bilinçli bir politika haline getirilmiş olduğundan endişe ediyoruz. Hayvana yönelik şiddetin faili kurumlar olduğunda ise çoğu zaman soruşturmaların bile sürdürülmediğine, valiliklerce soruşturma izni verilmediğine, toplumda en infial yaratan vakaların söz konusu olduğu dosyaların dahi cezasızlıkla sonuçlandığına bizzat tanık oluyoruz.
Sayısız hayvanın öldüğü belgelerle, görüntülerle ve bilirkişi raporuyla ispatlanmış olan Elazığ barınak davasında sanıklar hakkında beraat kararı verilirken, tüm Türkiye’nin vicdanını yaralayan Konya’daki kürekle öldürme vakası ile ilgili olarak ise göstermelik, olayı kapatmaya ve yetkilileri aklamaya yönelik ceza dahi denilemeyecek bir ceza verilmiştir. Bilinmesi gerekir ki kanunen geçici bakımevi ve hayvan hastanesi görevi görmesi gereken ancak barınak denilerek toplama kamplarına dönüştürülen alanlara çoğu zaman gönüllüler alınmamakta, belli zamanlarda alınsalar da görüntü almalarına izin verilmemektedir. Bu hâlde yaşananların çok azına tanık olunabildiğinde dahi somut görüntülerin yer aldığı dosyaların neredeyse tamamında soruşturma izni verilmemekte, görüntülere rağmen yetkili makamlarca keşfe gidilerek delil toplanmamakta; dosyalarda takipsizlik, beraat kararları verilmektedir. Bu dosyaları takip eden ve duruşmalarda deyim yerindeyse neredeyse sanıkların sırtının sıvazlandığını gören avukatlar olarak, bunlar gibi birçok farklı dosyada yargılanan sanıkların da bu kararlardan haberdar olan tüm potansiyel faillerin de başka hayvanlara aynı dehşet verici eylemleri gerçekleştirirken bu gücü nereden aldıklarını iyi biliyoruz. Ana akım medya ile pompalanan nefret dilinin ve görevi hayvanları korumak olan kurumların eylemlerinin dahi cezasızlıkla sonuçlanmasının bunda en büyük etken olduğunun farkındayız.
Sokakta ve barınaklarda yaşanan, belediyeler eliyle sürdürülen eylemler ve bunların cezasız kalması; toplumdaki potansiyel faillerin hukukun korumasından en az yararlanan ve acıyı hissedebilen, yaşamak isteyen en kırılgan grup olan hayvanlara şiddet göstermesine, her gün yeni bir canice öldürülmüş hayvanın haberini almamıza sebep olmaktadır. Hukukun ne önleyici, ne de ıslah edici işlevi artık neredeyse kalmamış durumdadır, tam tersi hukuk ve mekanizmaları hayvana yönelik şiddeti adeta teşvik eden bir duruma gelmiş vaziyettedir. Barınak diye bilinen geçici bakımevlerinde yaşanan ve toplumdan gizlenmeye çalışılan olaylardan öğrenebildiğimiz kadarı dahi toplum vicdanını yaralamış ve adalet sistemi tarafından bunu telafi etmekten çok uzak, tam tersine şiddeti körükleyen cezaları içeren kararlar verilmiştir. Buna rağmen hâlen barınak kavramının övülmesini, hayvanların toplatılacağı yönünde talimatlarda bulunulmasını, yüzyıllar öncesinde dahi hayvanların katline izin vermeyerek ses çıkarmış, isyan etmiş, onları korumuş bir topluma karşı gerçeklerin saklanarak hayvanları öldürmenin medeniyetle eşdeğer olduğu yanılgısının yerleştirmeye çalışılmasını kabul etmiyoruz.
2019 yılında Meclis’te grubu bulunan 5 siyasi partinin de altına imza attığı Meclis Araştırma Komisyonu Raporunun sonuç kısmını hatırlatıyoruz. “Şehirlerde popülasyon kontrolünü sağlamak amacıyla uygulanması önerilen TEK YÖNTEM kısırlaştırmadır.” Yıllardır görevlerini yerine getirmeyen kurumlardan hesap sormak yerine; doğal yaşam alanı, uyutma adı altında hayvanların yaşam hakkını ve özgürlüklerini ellerinden alacak hiçbir düzenlemeyi ve talimatı kabul etmediğimizi bildiriyoruz.
Hayvanlar için adalet çağrısında bulunan avukatlar olarak taleplerimiz açıktır. Yürütme ve yasama organlarında görev alan herkes hayvanları düşmanlaştıran ve şiddeti teşvik eden söylemlerinden derhal vazgeçmelidir. Kolluk kuvvetleri, yargı mensupları, belediyeler, Tarım Orman Bakanlığı ve ilgili tüm kurumlar fazladan bir hassasiyet göstermelerine dahi gerek olmaksızın sadece kanundan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmeli ve hayvanların hak ve özgürlüklerini ihlal edecek, şiddetin artmasına sebebiyet verecek eylem ve kararlarından vazgeçmelidir. Yürürlükte olan ve yetersiz de olsa uygulanmaması çok daha büyük felaketlere yol açan Hayvanları Koruma Kanunu hayvanların aşılanıp, kısırlaştırılıp yerinde yaşatılmasını söyleyen 6. maddesi başta olmak üzere ilga edilmiş gibi davranılmamalı ve kanunun gerektirdiklerini yerine getirilmelidir. Ayrıca mevcut yasa hayvanların hak ve özgürlüklerini gerçekten koruyacak ve toplum vicdanını tatmin edecek bir hale getirilmeli, kanunun 6. maddesi dahil olmak üzere hayvanlar için kazanım teşkil eden maddelerin kesinlikle korunması ve bu maddelere ne mevzuat üzerinde ne de fiilen dokunulmaması, bunun yanında cezaların artırılması, sivil toplum kuruluşlarına ve barolara hayvanlarla ilgili davalara katılma yetkisi sağlanarak yaşanan sorunlara sebep olan maddelerin hayvanlar lehine değişmesi için derhal çalışmalara başlanmalıdır. Bulunduğumuz durum artık hayvanlar için dip noktadır, bu durumdan ne daha geri gitmeyi ne de yerimizde saymayı kabul etmiyoruz. Herkesi hem bizzat kendileri hem de yaşadıkları acılar görünmez kılınmaya çalışılan tüm hayvanlar için muhtaç olduğu adalete ve hukuka sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Görsel içerik: